Geçmişte maruz kaldığımız felaketleri nedense fazlaca konuşmayın. Halbuki geçmişte övüneceğimiz olayların yanında dersler çıkarmamız gereken ve bugüne ışık tutacak o kadar olay var ki. Navarin baskını ve katliamı bunalrın başında gelir.
Navarin Baskını, vahşi yunan katliamı, Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanması sırasında yaşanan katliam dizisinin ilk parçası olan bir katliamdı. Katliam 19 Ağustos 1821 günü Mora Yarımadası'ndaki Navarin şehrinde gerçekleşti ve şehrin 4951 kişilik Türk sakini vahşice katledildi.
3 DEVLET BİRLEŞTİ
İngiltere, Rusya ve Fransa aralarında bir antlaşma yaparak Yunanistan'a bağımsızlık verilmesini istediler. Sultan II. Mahmut'un bu isteği reddetmesi üzerine Baltık Denizine açılan Rus donanmasından bir filo, İngilizlerle birleşip, Akdeniz'e girdi. Rus-İngiliz gemilerine Fransız filosu da katıldı. İngiliz amirali Codrington kumandasındaki Fransa, İngiltere, Rusya müttefik donanması, Mısır'daki Kavalalı İbrahim Paşa kuvvetlerine karşı deniz harekâtı başlattı.
22 SAVAŞ GEMİSİ
Mora İsyanında, Osmanlı ve Mısır gemileri Navarin limanında bulunuyordu. Müttefik donanması, Navarin Limanını kuşattı. Amiral Codrington, müttefikler adına, Osmanlı ve Mısır askerlerinin Yunanistan'dan çekilmesini istedi. Kabul edilmedi. Navarin'in açıklarındaki müttefik donanması, gayelerinin savaş olmadığını ileri sürerek, limana girmek istediler. Müttefiklerin toplam 22 savaş gemisi vardı fakat bunların çoğu büyük savaş gemisiydi.
OSMANLI'DA KÜÇÜK GEMİLER VARDI
Müttefik donanmasında büyük kalibre toplu 10 tane Zırhlı ve 10 Fırkateyn buna karşı Osmanlının küçük kalibre toplu 3 Zırhlı'sı ve 17 Fırkateyn'i vardı ve Osmanlı donanmasının geri kalanı küçük gemilerden (korvet ve yelkenli) oluşuyordu. Ayrıca Müttefik gemilerinin kaptanları ve mürettebatları Napolyon savaşlarında muharebe alanında önemli tecrübeler edinmişlerdi... Osmanlı-Mısır kuvvetleri ise 78 savaş gemisi (nakliye gemileri sayılmazsa) başka kaynaklara göre 60 gemi veya 36 gemi olarak veriliyor.
DONANMAMIZI YOK ETTİLER
20 Ekimde dostane bir havayla Navarin Limanına girdiler. Osmanlı ve Mısır gemileri hilâl şeklinde birbirine rampa etmiş, üç sıra hâlindeydiler. Limana giren müttefik gemileri, savaş için bahane aramaya başladılar. Ateş gemisinin başka yere alınmasını istediler. Kabul edilmeyince, Mısır gemilerinden kendilerine ateş açıldığını ileri sürerek, savaşı başlattılar. Müttefik gemilerinin âni ateşi üç saat devam etti. Donanmamızı yok ettiler, sonra sonra büyük bir katliam ve tecavüz başlattılar.
ALTI BİN DENİZCİMİZİ KAYBETTİK
Balyoz baskınından 184 yıl önce, 20 Ekim 1827 günü, İyon Denizi’nde Yunanistan’ın Pilos şehrinin bulunduğu körfezde yaşanan bu baskın, tarihe Navarin baskını, Novarin faciası olarak geçmiştir. Navarin baskını, Yunanistana bağımsızlık getirdi, Kabaca 400 yıl egemenliğimizde kalan Yunanistan’ın bağımsız bir devlet olarak 1830 yılında tarih sahnesinde yer almasının kapısını açtı. Bu saldırı ile 3’ü kalyon, 57 gemimiz batırıldı ve 6000 denizcimiz kaybedildi.
EHİL AMİRALLER YOKTU
O dönem koşullarında bu trajediyi sadece kalleşliğe bağlamak yetersiz bir değerlendirme olur. Zira Osmanlının bilgisizlik, tecrübesizlik ve öngörüsüzlüğü baskını davet etmiştir. 22 yıl önce yaşanan Trafalgar zaferinin sarhoşluğundaki, dönemin okyanuslar jandarması İngiltere’nin baskın geleneğinin Navarin’de tekrar ettirilmesine izin verilmiştir. Maalesef baskın sırasında donanmanın başında ehil amiraller yoktu. Son anda ünlü Amiral Çengeloğlu Tahir Paşa göreve getirildiyse de bu çok geç alınmış bir karardı. Etkisi olmadı. Osmanlı karasularına 50 parça geminin girmesi ve demirlemesi engellenmedi.
İHMALLER ZİNCİRİ
Baskından bir gün önce limana 2 Fransız savaş gemisinin “Mesaj getirdik” aldatmacası ile girmesine izin verilerek istihbarat toplamasına karşı çıkılmadı. Fransız Amiral Compte de Rigny’nin baskından bir gün önce Mısır Filosunda görevli Fransız asıllı denizcileri ikaz ederek geri çağırmasından şüphelenilmedi. 20 Ekim sabahı düşman filosunun liman içine girmesine itiraz edilmedi. İngiliz savaş gemisi HMS Dartmouth’un savunmamızın en ucundaki Türk ateş gemilerine “buradan kalkın emrinin” verilmesi aşamasına gelinmesinin, aslında bir baskının başlangıç emaresi olduğu değerlendirilemedi. Navarin Körfezi’nin Sfakteria Adası ile birlikte savunmaya avantaj sağlayan özellikleri değerlendirilmedi. Gerek kuzey, gerekse güney sektörleri kontrol eden stratejik kalelerdeki atışa hazır top ateş gücü kullanılmadı.
ASYA İLE AVRUPA ARASINA SET ÇEKMEK İSTEDİLER
Geçmişte Yunanistan, şimdi de Kürdistan. Gelin bu felakete giden yolun başlangıcına dönelim. 1821 yılında Mora’da Yunanlılar ayaklandı. Önce Ruslar yardım etti. Sonra diğer Avrupalı devletler o günün Yunanlarının üstün Helen medeniyetinin devamı olduğu aldatmacası içinde onlara sahip çıktı. Zira dönemin hegemonları Yunanistan’ın Asya ile Avrupa arasında bir set çekmesine ve Avrupa idealinin felsefe bacağını oluşturmasına karar verdi.
SAVAŞA HAZIR OLMAYAN ORDU
1827 Eylül ayı içinde Londra Konferansı ile Osmanlılara isyanı daha fazla uzatmayın notası verildi ve istekler tek tek sıralandı. Buna göre, Yunanlar padişaha bağlı kalacak, yıllık toptan vergi ödenecek, ancak kendi hükûmetlerini kuracaklardı. Ayrıca Türkler, Yunan anakarası ve adalardan çekilmeye başlayacaktı. (Günümüzde Güneydoğumuza yönelik ABD ve AB talep ve deklarasyonlarından ne farkı var?) Bunlar yapılmazsa İngiltere, Fransa ve Rusya kuvvet kullanacaktı. Osmanlı bu ültimatomu kabul etmedi ve savaşı göze aldı. Ancak bir sorun vardı. Bir yıl önce yeniçeriler ortadan kaldırılmıştı. (2008 sonrasında Cumhuriyet Ordusu, Donanması ve Hava Kuvvetlerine kumpas davalar yolu ile yapılan baskınlardan ne farkı var?) Yeni Osmanlı ordusu savaşa hazır değildi. Ayrıca donanma yetersizdi.
EYALETİMİZDEN YARDIM İSTEDİK
Her iki nedenle bir başka eyalet olan Mısır’dan yardım istendi. (Suriye bahanesi ile NATO’dan Patriotların istenmesi gibi) O dönem gücünün zirvesinde olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora ve Girit valiliğinin kendisine bırakılması şartıyla bu yardımı yapacağını bildirdi. Böylece Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın komuta ettiği müşterek Osmanlı-Mısır ordu ve donanması, Mora’ya gelerek durum üstünlüğü sağladı. Daha sonra İngiltere, Fransa ve Rusya’ya ait 3 filo, müşterek olarak, İyon Denizi’ne girdi.
YUNANİSTAN'IN ÖNÜ AÇILDI
20 Ekim 1827 günü müttefik filo Mora’da 'bir barış baskını' yaparak, Türk-Mısır ortak donanmasını Navarin’de savaş ilan etmeden yaktı. Kaybedilen 6000 denizcimize karşılık kayıpları 250 civarındaydı. Önce denizi kaybettik. Denizdeki zayıflığımız Yunanistan’a 3 yıl sonra bağımsızlık kazandıran sebeplerin başındadır. Yunanistan Hükümeti, kuruluş temelini deniz varlığında aradı. “Enosis” politikası ile önce Kiklat ve Sporat Adalarını alarak Anadolu’yu ada ablukası altına soktu.
MISIR İLE SAVAŞILDI
Navarin’le sadece Ege kaybedilmedi. Gelişmiş ordu ve donanmaya sahip Mısır’ın da gerileme süreci başladı. Mısır, daha sonra Osmanlı’ya düşman edildi ve savaşıldı. Öyle ki Mısır İsyanı sonrası İstanbul'u işgal etmek için 70 bin kişilik bir ordu ile Kütahya'ya kadar gelebilen Mısır Eyalet Valimizin Ordusuydu. Bakınız Kütahya anlaşması, Hünkar İskelesi Anlaşmalarına. Osmanlı Hanedanı Mısır isyanı için Ruslar'dan yardım talep ederek Payitaht'ı(Başkent İstanbul'u), Mısır Ordusunun işgalinden kurtarması da ayrı bir dramdır.
DERS ÇIKARILMALI
Navarin’den 3 yıl sonra Fransızlar Cezayir’i işgal etti. Navarin’de kaybedilen denizci insan gücü, kurumsal kültürün gelişmesine darbe vurdu. O gün Yunanistan’ın bağımsızlığını hazırlayan koşullar ve dayatmalar bugün Kuzey Irak, Kuzey Suriye ve Güneydoğumuzda yaşanıyor. Kürt koridorunun Akdeniz’e ulaşması nihai hedeftir.
MAVİ VATANA SAHİP ÇIKMALIYIZ
O gün Navarin, bugün kumpas davaları yaşandı...Navarin’de başarılı oldular. Ancak bugünün Navarin’i kumpas davalarıyla Cumhuriyet donanmasını, ordusunu ve hava kuvvetini hepten yok edemediler. Onların içindeki Mustafa Kemal ışığının yenilmezliğini yok edemediler. Cumhuriyet ordusu, donanması ve Hava Kuvveti, Kürt koridoruna asla izin vermeyecektir. Tarihimiz rehberimiz olmalıdır. Unutmayalım; Yunanistan bir eyaletimizdi, Güneydoğu vatanımızdır. Yine Akdeniz'e MEB ve Mavi Vatan'a sahip çıkmak boynumuzun borcudur.
Derleyen Bahtiyar Aydın